İngilizce - Türkçe
sıklık sırası: 574 PLAY = [pley] noun
1 oyun, eğlence * eşanlamlı : game, sport, entertainment, recreation, pastime
İngilizce örnek : Bad weather stopped the play.
Türkçe çevirisi : Kötü hava oyunu durdurdu.
İngilizce örnek : There is a play area with slides and swings in our garden.
Türkçe çevirisi : Bahçemizde kaydırak ve salıncaklı bir oyun alanı var.
2 oyun, piyes * eşanlamlı : drama, show
İngilizce örnek : Have you seen any plays by William Shakespeare?
Türkçe çevirisi : Wilyım Şekspir’in bir oyununu gördün mü?
İngilizce örnek : I think the play is about to start now.
Türkçe çevirisi : Sanırım oyun şimdi başlamak üzere.
3 şaka, oyun * eşanlamlı : fun, jest
4 kumar
¤ verb
1 oynamak, eğlenmek * eşanlamlı : amuse oneself, have a good time, romp
İngilizce örnek : Never play in the road.
Türkçe çevirisi : Asla araba yolunda oyun oynamayın.
İngilizce örnek : She is playing with her new puppy.
Türkçe çevirisi : Yeni köpek yavrusu ile oynuyor.
İngilizce örnek : I think playing computer games is boring.
Türkçe çevirisi : Bence bilgisayar oyunları oynamak sıkıcıdır.
İngilizce örnek : Turkey is playing against Germany tomorrow.
Türkçe çevirisi : Yarın Türkiye Almanya’ya karşı oynuyor.
İngilizce örnek : Boys love playing at being cowboys and Indians; girls prefer to play at being mother.
Türkçe çevirisi : Erkek çocuklar kovboyculuk ve kızıldericilik oynamayı sever; kızlar ise evcilik oynamayı tercih eder.
İngilizce örnek : I know he's a fairly good player, but he doesn't play well enough to get into the team.
Türkçe çevirisi : Onun epey iyi bir oyuncu olduğunu biliyorum, ama takıma girecek kadar iyi oynamıyor.
2 (müzik) çalmak * eşanlamlı : perform on
İngilizce örnek : Can you play the piano?
Türkçe çevirisi : Piyano çalabiliyor musunuz?
İngilizce örnek : He plays the guitar.
Türkçe çevirisi : Gitar çalar.
İngilizce örnek : Play me your favourite CD.
Türkçe çevirisi : Bana en sevdiğin CD’yi çal.
İngilizce örnek : His band was playing good dance music.
Türkçe çevirisi : Orkestrası iyi dans müziği çalıyordu.
3 sahnelemek, temsil etmek; oynamak * eşanlamlı : act, perform, represent
İngilizce örnek : He played the part of Hamlet at school.
Türkçe çevirisi : Okulda Hamlet rolünü oynadı.
* play dead = ölü numarası yapmak
* play for time = kasten zaman geçirmek
* play it by ear = oluruna bırakmak
* play it cool = soğukkanlılığını yitirmemek
* play (it) safe = işi sağlama almak
* play on words = cinas, sözcük oyunu
* play the fool = aptalca davranmak
* play the game = adil ve dürüst olmak
* play with fire = ateşle oynamak
* play back = (şarkı, vb) yeniden çalmak, tekrarlamak
* playing card = iskambil kâğıdı
* playing field = oyun alanı