• Medya

  • Uygulama

  • Google Play

cılız

Türkçe - İngilizce

sıklık sırası: 6310

deyim / idiom – old-fashioned

isim / noun

sıfat / adjective

sıfat / adjective – botany

cılız = kaşektik [öz Türkçe - eski terim]

cılız = nahif [öz Türkçe - eski terim]

cılız = vücutsuz [öz Türkçe - eski terim]

CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) 1. Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif: «Hanın sahibi cılız bir adamdı.» -S. F. Abasıyanık. 2. Güçsüz, sönük (ışık). 3. İnce: «Bir zamanlar asma köprünün bulunduğu yerde şimdi cılız bir halat vardı.» -A. Kulin. 4. Basit, değersiz, önemsiz: «Mimaride cılız eserler vücuda geliyordu.» -B. Felek. 5. zf. Güçsüz bir biçimde: «Üçüncü kez aynı cümleyi söylüyordu ama şimdi çok daha cılız çıkmıştı sesi.» -E. Şafak.

CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Bütün, hep.

CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Cüce.

CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Hastalıklı.

CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Seyrek.

CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Yağda veya saçta pişirilen sulu hamurdan yapılmış yağlı veya yağsız ekmek.

CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Yeni doğmuş küçük çocuk.

cılız = lâgar [Türkçe - Osmanlıca]

cılız = nahif [Türkçe - Osmanlıca]

1: 0 ms