Türkçe - İngilizce
sıklık sırası: 6310cılız = kaşektik [öz Türkçe - eski terim]
cılız = nahif [öz Türkçe - eski terim]
cılız = vücutsuz [öz Türkçe - eski terim]
CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) 1. Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif: «Hanın sahibi cılız bir adamdı.» -S. F. Abasıyanık. 2. Güçsüz, sönük (ışık). 3. İnce: «Bir zamanlar asma köprünün bulunduğu yerde şimdi cılız bir halat vardı.» -A. Kulin. 4. Basit, değersiz, önemsiz: «Mimaride cılız eserler vücuda geliyordu.» -B. Felek. 5. zf. Güçsüz bir biçimde: «Üçüncü kez aynı cümleyi söylüyordu ama şimdi çok daha cılız çıkmıştı sesi.» -E. Şafak.
CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Bütün, hep.
CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Cüce.
CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Hastalıklı.
CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Seyrek.
CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Yağda veya saçta pişirilen sulu hamurdan yapılmış yağlı veya yağsız ekmek.
CILIZ = (cılız nedir; cılız ne demek; cılız İngilizcesi) Yeni doğmuş küçük çocuk.
cılız = lâgar [Türkçe - Osmanlıca]
cılız = nahif [Türkçe - Osmanlıca]