ticket

TICKET = ['tikit] noun
1 bilet * eşanlamlı : token, pass
İngilizce örnek : Excuse me, where can I buy a bus ticket?
Türkçe çevirisi : Affedersiniz, nereden bir otobüs bileti satın alabilirim?
İngilizce örnek : We have tickets for the symphony and the opera.
Türkçe çevirisi : Semfoni ve opera için biletlerimiz var.
İngilizce örnek : He went to the railway station to ask about tickets.
Türkçe çevirisi : Biletler hakkında sormak için tren istasyonuna gitti.
İngilizce örnek : You booked your plane ticket by telephone.
Türkçe çevirisi : Uçak biletini telefonla ayırttın.
İngilizce örnek : I queued for hours to get a ticket.
Türkçe çevirisi : Bilet almak için saatlerce kuyrukta bekledim.
2 etiket * eşanlamlı : label, tag
3 (trafik) para cezası
İngilizce örnek : I'm going to keep your driving licence and give you a ticket.
Türkçe çevirisi : Sürücü belgenize el koyacağım ve size bir ceza keseceğim.
İngilizce örnek : The police officer gave me a ticket for not signalling.
Türkçe çevirisi : Polis memuru sinyal vermediğim için bana ceza kesti.
* ticket agency = bilet gişesi
* ticket collector = biletçi
* ticket conductor = biletçi, kondüktör
* ticket office = bilet gişesi
İngilizce örnek : The ticket office is inside the station.
Türkçe çevirisi : Bilet gişesi istasyonun içinde.
İngilizce örnek : I wanted to buy train tickets, but the ticket office was closed.
Türkçe çevirisi : Tren biletleri almak istedim ama bilet gişesi kapalıydı.