sympathize

SYMPATHIZE = ['simpıtayz] verb
(with) 1 duygularını paylaşmak, halinden anlamak * eşanlamlı : feel for, commiserate, comfort, console, understand
İngilizce örnek : I sympathise with you, but I can't help you.
Türkçe çevirisi : Halini anlıyorum, ama sana yardım edemem.
İngilizce örnek : We all sympathize with the farmers whose early crops were ruined by the frost.
Türkçe çevirisi : Tam büyümemiş ekinleri donla mahvolan çiftçilerin hallerinden hepimiz anlıyoruz.
İngilizce örnek : Wealthy people often find it hard to sympathize with the poor.
Türkçe çevirisi : Varlıklı insanlara yoksulların hallerinden anlamak genellikle zor gelir.
2 katılmak
İngilizce örnek : I sympathised with him on having such a chatty wife.
Türkçe çevirisi : Karısının çok geveze olduğunda ona katıldım.

SYMPATHIZE
I sympathize with you over the loss of your beloved pet.
Sevdiğin ev hayvanının kaybına ben de üzüldüm.

She didn't sympathize with her friend's decision to drop out of college.
Arkadaşının üniversiteden ayrılma kararını anlamakta zorlandı.

I can sympathize with your frustration over the lack of progress on the project.
Projenin ilerlememesine gösterdiğin kızgınlığı haklı buluyorum.

He couldn't help but sympathize with the difficult situation his colleague was in.
İş arkadaşının zor durumundaki halini üzüntüyle gördü.

We sympathize with the victims of the recent natural disaster and offer our support.
Son zamanlarda meydana gelen doğal afetlerin mağdurlarının acılarına ortak oluyor ve onlara destek veriyoruz.

She sympathized with her sister's struggle to balance work and family responsibilities.
Kız kardeşinin iş ve aile sorumluluklarını dengelemekte zorlandığı konusunda empati kurdu.

He found it hard to sympathize with people who complain about their jobs but do nothing to improve their situation.
İşleriyle ilgili şikâyet edip duran ama durumlarını düzeltmek için hiçbir şey yapmayan insanlara empati kurmakta zorlanıyordu.

I sympathize with your concern for the environment and share your passion for sustainability.
Çevre konusundaki endişelerini anlıyorum ve sürdürülebilirlik konusundaki tutkularını paylaşıyorum.

She didn't sympathize with her boss's harsh management style and eventually quit the job.
Patronunun sert yönetim tarzını anlayamadı ve sonunda işi bıraktı.

He sympathized with the homeless man's plight and offered to buy him a meal.
Evsiz adamın durumuna acıdı ve ona bir yemek ikram etmeyi teklif etti.