make - do
Genel olarak söylemek gerekirse do, bir iş yapmayı, bir harekette bulunmayı; make ise yaratma, üretme ve yol açmayı belirtir.
“What are they doing?” “They are dancing.”
“Ne yapıyorlar?” “Dans ediyorlar.”
“What do you do to relax?” “I listen to music.”
“Dinlenmek için ne yaparsın?” “ Müzik dinlerim.”
“What did he do?” “He taught three lessons.”
“Ne yaptı?” “Üç ders verdi.”
I’ll make some tea.
Biraz çay yapacağım.
This factory makes furniture.
Bu fabrika mobilya yapar (üretir).
She called me stupid and made me angry.
Bana aptal dedi ve beni kızdırdı.
Ancak make ve do’nun kullanımını kural ve tanımlardan öğrenmek mümkün değildir, bu yüzden hangi durumlarda make hangi durumlarda do kullanıldığını ezberlemek gerekir. Aşağıda bununla ilgili kapsamlı bir liste ve örnekler bulunmaktadır.
make a bed: yatak yapmak
make a change : değiştirmek
make a choice: seçim yapmak
make a claim : iddiada bulunmak
make a comment : yorum yapmak
make a contribution : katkıda bulunmak
make a criticism : eleştiri yapmak
make a decision : karar vermek
make a deduction: çıkarım yapmak
make a demand : talepte bulunmak
make a discovery: keşif yapmak
make an agreement : anlaşma yapmak
make an effort : çaba göstermek
make an apology : özür dilemek
make an excuse : mazeret bildirmek
make an application : başvuruda bulunmak
make a fortune : servet yapmak
make a guess : tahmin yapmak
make a habit of sth : alışkanlık haline getirmek
make a journey : yolculuk yapmak
make a law : yasa yapmak
make a loss : zarar etmek
make a mess : karmakarışık etmek
make a mistake : hata yapmak, yanlış yapmak
make a name : isim yapmak
make a noise : gürültü yapmak
make a phone call : telefon etmek
make a profit : kâr etmek
make a progress : ilerleme kaydetmek
make a promise : söz vermek
make a proposal: öneride bulunmak
make a record : rekor kırmak
make a remark: bir noktayı belirtmek
make a room : yer açmak
make a speech : konuşma yapmak
make a will : vasiyetini yazmak
make an accusation : suçlamada bulunmak
make an attempt : girişimde bulunmak
make an impression : izlenim bırakmak
make an inquiry : soruşturma yapmak
make love : sevişmek
make money: para kazanmak
make sense : anlamı olmak
The children are making a noise.
Çocuklar gürültü yapıyorlar.
When I get up I make my bed.
Kalktığım zaman yatağımı yaparım.
I made a promise never to go there again.
Oraya bir daha asla gitmemeye söz verdim.
He's the sort of person who always makes trouble.
Her zaman sorun çıkaran tipte biridir.
Do you think it will make any difference?
Bir şey fark edeceğini düşünüyor musun?
He is learning English but he hasn't made much progress.
İngilizce öğreniyor ama çok ilerleme kaydetmedi.
He made a lot of money in Germany.
Almanya’da çok para yaptı.
He was asked to make a speech.
Bir konuşma yapması istendi.
I made a mistake in the exercise.
Alıştırmada bir hata yaptım.
do a deal : alışveriş yapmak, iş yapmak
do a favour: iyilik yapmak
do a job: mesleği yerine getirmek
do a lesson : ders yapmak
do a problem : sorun yaratmak
do a service : hizmette bulunmak
do an exercise : alıştırma yapmak
do an experiment : deney yapmak
do an injury : incitmek
do art: sanat işi yapmak
do business : iş yapmak
do damage : zarar vermek
do evil: kötülük etmek
do good: iyi gelmek, işine yaramak
do harm :zarar vermek
do justice : hakkını vermek
do no good : işine yaramamak
do one’s homework : ev ödevini yapmak
do one's best : elinden geleni yapmak
do one's duty : görevini yapmak
do one's hair : saçını yapmak
do research : araştırma yapmak
do sth for a living : geçimini sağlamak
do the bed(s) : yatakları yapmak
do the cooking : yemek pişirmek
do the flowers : çiçeklere bakmak
do the gardening : bahçe işleri yapmak
do the kitchen : mutfağı düzene sokmak
do the shopping : alışveriş yapmak
do the washing-up : bulaşık yıkamak
do wrong: yanlış iş yapmak
I have to do my homework.
Ev ödevimi yapmak zorundayım.
Do you like doing the washing-up?
Bulaşık yıkamayı sever misin?
Our company does a lot of business with China.
Şirketimiz Çin’le çok iş yapar.
He always does his best.
Daima elinden geleni yapar.
Do me a favour please.
Bana bir iyilik yap lütfen.
I can't do any more work today.
Bugün daha fazla iş yapamam.
I want you to do all the exercises on this page.
Bu sayfadaki tüm alıştırmaları yapmanızı istiyorum.
I did a lot of shopping yesterday.
Dün çok alışveriş yaptım.
After she had made the beds, she went out and did some shopping.
Yatakları yaptıktan sonra dışarı çıktı ve biraz alışveriş yaptı.
He does business in Germany and make a lot of money.
Almanya’da iş yapıyor ve çok para kazanıyor.
I know he is doing his best but he is not making much progress.
Elinden geleni yaptığını biliyorum ama çok ilerleme kaydetmiyor.