• Medya

  • Uygulama

  • Google Play

make - do

Genel olarak söylemek gerekirse do, bir iş yapmayı, bir harekette bulunmayımake ise yaratma, üretme ve yol açmayı belirtir.


“What are they doing?” “They are dancing.”

“Ne yapıyorlar?”  “Dans ediyorlar.”


“What do you do to relax?” “I listen to music.”

“Dinlenmek için ne yaparsın?”  “ Müzik dinlerim.”


“What did he do?” “He taught three lessons.”

“Ne yaptı?” “Üç ders verdi.”


I’ll make some tea.

Biraz çay yapacağım.


This factory makes furniture.

Bu fabrika mobilya yapar (üretir).


She called me stupid and made me angry.

Bana aptal dedi ve beni kızdırdı.


Ancak make ve do’nun kullanımını kural ve tanımlardan öğrenmek mümkün değildir, bu yüzden hangi durumlarda make hangi durumlarda do kullanıldığını ezberlemek gerekir. Aşağıda bununla ilgili kapsamlı bir liste ve örnekler bulunmaktadır.


make a bed: yatak yapmak

make a change : değiştirmek

make a choice: seçim yapmak

make a claim : iddiada bulunmak

make a comment : yorum yapmak

make a contribution : katkıda bulunmak

make a criticism : eleştiri yapmak

make a decision : karar vermek

make a deduction: çıkarım yapmak

make a demand : talepte bulunmak

make a discovery: keşif yapmak

make an agreement : anlaşma yapmak

make an effort : çaba göstermek

make an apology : özür dilemek

make an excuse : mazeret bildirmek

make an application : başvuruda bulunmak

make a fortune : servet yapmak

make a guess : tahmin yapmak

make a habit of sth : alışkanlık haline getirmek

make a journey : yolculuk yapmak

make a law : yasa yapmak

make a loss : zarar etmek

make a mess : karmakarışık etmek

make a mistake : hata yapmak, yanlış yapmak

make a name : isim yapmak

make a noise : gürültü yapmak

make a phone call : telefon etmek

make a profit : kâr etmek

make a progress : ilerleme kaydetmek

make a promise : söz vermek

make a proposal: öneride bulunmak

make a record : rekor kırmak

make a remark: bir noktayı belirtmek

make a room : yer açmak

make a speech : konuşma yapmak

make a will : vasiyetini yazmak

make an accusation : suçlamada bulunmak

make an attempt : girişimde bulunmak

make an impression : izlenim bırakmak

make an inquiry : soruşturma yapmak

make love : sevişmek

make money: para kazanmak

make sense : anlamı olmak


The children are making a noise.

Çocuklar gürültü yapıyorlar.


When I get up I make my bed.

Kalktığım zaman yatağımı yaparım.


I made a promise never to go there again.

Oraya bir daha asla gitmemeye söz verdim.


He's the sort of person who always makes trouble.

Her zaman sorun çıkaran tipte biridir.


Do you think it will make any difference?

Bir şey fark edeceğini düşünüyor musun?


He is learning English but he hasn't made much progress.

İngilizce öğreniyor ama çok ilerleme kaydetmedi.


He made a lot of money in Germany.

Almanya’da çok para yaptı.


He was asked to make a speech.

Bir konuşma yapması istendi.


I made a mistake in the exercise.

Alıştırmada bir hata yaptım.


do a deal : alışveriş yapmak, iş yapmak

do a favour: iyilik yapmak

do a job: mesleği yerine getirmek

do a lesson : ders yapmak

do a problem : sorun yaratmak

do a service : hizmette bulunmak

do an exercise : alıştırma yapmak

do an experiment : deney yapmak

do an injury : incitmek

do art: sanat işi yapmak

do business : iş yapmak

do damage : zarar vermek

do evil: kötülük etmek

do good: iyi gelmek, işine yaramak

do harm :zarar vermek

do justice : hakkını vermek

do no good : işine yaramamak

do one’s homework : ev ödevini yapmak

do one's best : elinden geleni yapmak

do one's duty : görevini yapmak

do one's hair : saçını yapmak

do research : araştırma yapmak

do sth for a living : geçimini sağlamak

do the bed(s) : yatakları yapmak

do the cooking : yemek pişirmek

do the flowers : çiçeklere bakmak

do the gardening : bahçe işleri yapmak

do the kitchen : mutfağı düzene sokmak

do the shopping : alışveriş yapmak

do the washing-up : bulaşık yıkamak

do wrong: yanlış iş yapmak


I have to do my homework.

Ev ödevimi yapmak zorundayım.


Do you like doing the washing-up?

Bulaşık yıkamayı sever misin?


Our company does a lot of business with China.

Şirketimiz Çin’le çok iş yapar.


He always does his best.

Daima elinden geleni yapar.


Do me a favour please.

Bana bir iyilik yap lütfen.


I can't do any more work today.

Bugün daha fazla iş yapamam.


I want you to do all the exercises on this page.

Bu sayfadaki tüm alıştırmaları yapmanızı istiyorum.


I did a lot of shopping yesterday.

Dün çok alışveriş yaptım.


After she had made the beds, she went out and did some shopping.

Yatakları yaptıktan sonra dışarı çıktı ve biraz alışveriş yaptı.


He does business in Germany and make a lot of money.

Almanya’da iş yapıyor ve çok para kazanıyor.


I know he is doing his best but he is not making much progress.

Elinden geleni yaptığını biliyorum ama çok ilerleme kaydetmiyor.