Türkçe - İngilizce
sıklık sırası: 1893 YÜRÜTMEK
1. Kendi kendine yürüyemeyen birine yardım ederek yürümesini sağlamak:
- Küçük kızı ellerinden tutarak yürüttü.
2. Gerektiği gibi yapmak, devamını veya ilerlemesini sağlamak:
- Babası öldükten sonra işleri yürütemedi.
- Tanık bulmadan davayı yürütmemiz olanaksız
3. Habersiz olarak almak, çalmak, aşırmak:
- Birisi benim kalemimi yürütmüş.
4. Öne sürmek, ileri sürmek:
- Bu konuda fikir yürütecek donanıma sahip değil.
- Biraz akıl yürütünce katilin o olamayacağını anlarsın.
5. İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak, ayağını kaydırmak:
- Şirketteki yolsuzluğu dillendiren işçiyi yürütmüşler.