worth

WORTH = [wö: t] adjective
1 değerinde, eder * eşanlamlı : deserving, meriting
İngilizce örnek : Gold is worth more than silver.
Türkçe çevirisi : Altın gümüşten daha değerlidir.
İngilizce örnek : My car is worth 5000 liras, but I will never sell it.
Türkçe çevirisi : Arabam 5000 lira eder, ama onu asla satmayacağım.
2 (doing) değer
İngilizce örnek : The idea is worth considering.
Türkçe çevirisi : Fikir düşünmeye değer.
İngilizce örnek : When he speaks it is worth listening to.
Türkçe çevirisi : Konuşunca dinlemeye değer.
İngilizce örnek : It's not worth taking an umbrella, it's not going to rain.
Türkçe çevirisi : Şemsiye almaya değmez, yağmur yağmayacak.
İngilizce örnek : It's not worth hurrying.
Türkçe çevirisi : Acele etmeye değmez.
İngilizce örnek : Do you think this film is worth watching?
Türkçe çevirisi : Sence bu film izlemeye değer mi?
İngilizce örnek : Is there anything worth seeing in this part of the city?
Türkçe çevirisi : Şehrin bu semtinde görmeye değer bir şey var mı?
İngilizce örnek : Is there anything here worth buying?
Türkçe çevirisi : Burada satın almaya değer bir şey var mı?
İngilizce örnek : Dolmabahçe Palace is well worth taking the trouble to visit.
Türkçe çevirisi : Dolmabahçe Sarayı, görmek için zahmet etmeye pek değer.
İngilizce örnek : My house is only a short walk from here, it's not worth taking a taxi.
Türkçe çevirisi : Evim buradan sadece kısa bir yürüyüş mesafesinde, taksi tutmaya değmez.
İngilizce örnek : Nothing else worth mentioning took place at that meeting.
Türkçe çevirisi : O toplantıda sözünü etmeye değer başka bir şey olmadı.
¤ noun
değer * eşanlamlı : value, merit, worthiness, virtue; importance; cost, price
İngilizce örnek : People won't come here unless they think they'll get their money's worth.
Türkçe çevirisi : Paralarının değerini (karşılığını) alacaklarını düşünmedikçe insanlar buraya gelmez.