• Medya

  • Uygulama

  • Google Play

trouble

İngilizce - Türkçe

sıklık sırası: 1641

havacılık

TROUBLE = ['trabıl] verb
1 üzmek, telaşlandırmak, sıkmak * eşanlamlı : worry, agitate, distress, upset
İngilizce örnek : Why don’t you tell me what is troubling you?
Türkçe çevirisi : Seni üzen şeyin ne olduğunu neden bana söylemiyorsun?
2 rahatsız etmek, zahmet vermek * eşanlamlı : bother, inconvenience, pester, torment, annoy
İngilizce örnek : We shouldn't always be troubling people to help us.
Türkçe çevirisi : İnsanları her zaman bize yardım etmeleri için rahatsız etmemeliyiz.
İngilizce örnek : Don't trouble me with the details.
Türkçe çevirisi : Beni ayrıntılarla rahatsız etme.
İngilizce örnek : May I trouble you to show me your ticket?
Türkçe çevirisi : Bana biletinizi göstermeniz için sizi rahatsız edebilir miyim? (Rahatsız ediyorum ama bana biletinizi gösterir misinz?)
3 zahmet etmek
İngilizce örnek : You didn't even trouble to ask me what I thought.
Türkçe çevirisi : Ne düşündüğümü sormaya zahmet bile etmedin.
¤ noun
1 ıstırap, üzüntü, sıkıntı * eşanlamlı : worry, agitation, distress, suffering, pain, grief
İngilizce örnek : Her troubles finally drove her out of her mind.
Türkçe çevirisi : Sıkıntıları sonunda ona aklını kaçırttı.
2 dert, bela, sorun * eşanlamlı : problem, nuisance, pest, bother, irritation
İngilizce örnek : I had a good deal of trouble in my first job.
Türkçe çevirisi : İlk işimde çok sorunum vardı.
İngilizce örnek : I often have trouble starting the car on cold mornings.
Türkçe çevirisi : Soğuk sabahlarda arabayı çalıştırmakta genellikle sorun yaşıyorum.
İngilizce örnek : He's always had trouble with his eyes.
Türkçe çevirisi : Her zaman gözlerinden sorun yaşıyor.
3 müşkül durum, rahatsızlık, hastalık, zahmet * eşanlamlı : unrest, disturbance, inconvenience, difficulty; effort
İngilizce örnek : I hope I didn't cause you any trouble.
Türkçe çevirisi : Umarım size rahatsızlık vermemişimdir.
* ask/look for trouble = bela aramak
İngilizce örnek : He's asking for trouble.
Türkçe çevirisi : Bela arıyor.
İngilizce örnek : He asked for trouble by marrying someone after only knowing her a week.
Türkçe çevirisi : Sadece bir hafta tanıdığı biriyle evlenmekle bela aradı.
* be in trouble = başı dertte olmak
İngilizce örnek : I am in trouble for speeding.
Türkçe çevirisi : Hız yaptığım için başım dertte.
İngilizce örnek : He looks unhappy; is he in trouble?
Türkçe çevirisi : Mutsuz görünüyor; başı dertte mi?
İngilizce örnek : If the police had found out, I would have been in trouble.
Türkçe çevirisi : Polis öğrenmiş olsaydı, başım belaya girerdi.
* fish in troubled waters = bulanık suda balık avlamak
* get into trouble = başını derde sokmak, başı belaya girmek
İngilizce örnek : He is always getting into trouble.
Türkçe çevirisi : Her zaman başı belaya giriyor.
İngilizce örnek : Stop driving so fast, or you'll get into trouble with the police.
Türkçe çevirisi : O kadar hızlı gitmekten vazgeç, yoksa polisle başın belaya girecek.

1: 0 ms